Sepetim 0 Toplam: 0,00 TL

Akışkan Zamanlar

Zygmunt Bauman, dünyanın önde gelen sosyologlarından biridir. Özellikle, Batı'nın artan 'bireycilik' takıntısının, bireyler üzerindeki olumsuz etkisiyle ilgilenir.

“Akışkan Zamanlar” da (2007) Bauman, tamamen dolmuş bir dünyada artan nüfusla birlikte gidecek hiçbir yeri olmayan insanların oluşmaya başlaması gibi küreselleşmenin bir takım olumsuz sonuçları olduğunu; zenginlerle fakirlerin birbirine yaklaştıkça gün yüzüne çıkan eşitsizlikleri ve toplulukların kolektif bir güvenlik sağlamasının giderek zorlaştığını anlatıyor.

Bauman'a göre olumsuz küreselleşmenin nihai nedeni, sermaye sahiplerinin görünmez olmaları, sürekli yer değiştirmeleri, taahhütte bulunmadan yerel yatırım yapma gücüne sahip olmaları ve hatta kendi çıkarlarına göre uluslararası hukuku görmezden gelmeleridir. Küresel seçkinler tek bir yerde sıkışıp kalmazlar ve başka bir yerde daha iyi yatırım fırsatları varsa ilerlemekte özgürdürler. Seçkinler, karlarını en üst düzeye çıkarmak için bir yerden bir yere giderken istikrarsız bir dünya yaratır. Bu arada, 'yerel olmaya mahkûm' olan geri kalanlarımız için ise üzerinde kontrolümüzün olmadığı, istikrarsız ve öngörülemeyen bir dünyada yaşamak ve bundan kaynaklı artan endişe, korku ve şüphelere sahip olmak gibi küreselleşmenin olumsuz etkileri kalıyor. Bu yüzden de seçkinlerin yarattığı istikrarsız, adaletsiz, eşit olmayan, 'riskli' ve 'tehlikeli' dünyaya karşı koymak için stratejiler geliştirmeye mecburuz.

Benimsenen stratejiler, olumsuz küreselleşme deneyimine bağlı olsa da neredeyse daima bizi 'tehlikeli olanlardan' korumak için bariyerler inşa etmeyi veya artık yaşamaya değer olmadığı düşünülen bir dünyadan kaçmayı içerirler.

 

Fazlalık nüfuslar

Bauman: "Seçkinler hedeflerine ulaştıklarında, fakirler bedel öder" diyerek, küresel kapitalizmin ulusal sınırlara saygı göstermemesinin istikrarsızlıklara, eşitsizliklere, etnik milliyetçiliklere, dinsel fanatizmlere, artan iç savaşlara, şiddete ve organize suçlara yol açabileceğini savunuyor. Bunun sonucunda da mülteciler, gerilla orduları, haydut çeteleri ve uyuşturucu kaçakçılarının işgal ettiği yeni bir "küresel sınır bölgesi"nin oluştuğunu söylüyor.

Bauman ayrıca Batı’nın neden mültecilerden bu kadar korktuğunu da ele alıyor. Birincisi ve en önemlisi olarak, hayatımızın kolektif, sosyal boyutları üzerindeki kontrolünü kaybetmemiz olduğunu hatırlatıyor. Toplumlarımız, işyerlerimiz, hatta hükümetlerimiz sürekli bir değişim içindedir ve bunun yarattığı belirsizlik kim oldukları ve nereye gittikleri konusunda bireylerde korku ve endişe yaratır.

Bunun sonucu ise mülteciler için oldukça kasvetli. Bauman’ın çalışmalarının ana temalarından biri, toplumdaki bir gruba karşı haklı ya da haksız bir korku geliştirildiğinde bunun kendi kendine devam ediyor olmasıdır. Sığınmacılardan korktuğumuz gerçeği, onlara yaklaşma olasılığımızın daha düşük olduğu anlamına gelir; bu da onlara bir şans verme olasılığımızı daha da düşürür ve her iki tarafın da aynı şekilde devam etmeye çalıştığı bir karşılıklı şüphe durumuna yol açar.

 

Küresel Eşitsizlik Deneyimi

İngiltere’nin kendi vatandaşları ile insanlık dışı topraklarda yaşayan mültecileri arasındaki radikal eşitsizlik ne kadar keskin olsa da çoğumuz için kolayca görmezden gelinebiliyor.

Bauman, şehirlerin eskiden yabancı insanları dışarıda tutmak için inşa edildiğine dikkat çekiyor ancak bugün yabancıların giderek artmasıyla şehirlerin güvenli olmayan yerler haline geldiğini söylüyor. Modern şehrin korku ve şüphe uyandıran bir yer olmasının altında yatan neden, fakir ve zenginlerin yan yana yaşadığı, dünyadaki en derin ve görünür eşitsizliklerin var olduğu yerler olmalarıdır. Sonuç olarak, bunu karşılayabilenler, kapalı topluluklarda yaşamak, gözetleme kameraları kurmak veya özel güvenlik kiralamak gibi bir dizi güvenlik mekanizmasından faydalanıyor. Böylece modern şehrin mimarisi, varlıkları “var olmayanlardan” ayıran bir mimari haline geldi.

Bauman’a göre, insanlar duvarların arkasında yaşadığında, tabanca aldığında, topuz taşıdığında ve güvenlik görevlisi tuttuğunda sosyal yaşam değişmeye başlar. Bu şeylerin varlığı, bize dünyanın daha tehlikeli olduğunu düşündürüyor ve bu da artan korku ve endişeye yol açıyor. Aslında "diğerlerinin" gerçekten tehlikeli olup olmadıklarının önemi yok, onlara karşı savunma koymamız onların bir tehdit olması gerektiğinin yeterli bir kanıtı haline geliyor.

Sonuç olarak Bauman’ın çalışması, risk ve istikrarsızlığı deneyimleme şeklimizde eşitsizlik olduğunu hatırlattığı için önemlidir.

Toplumsal Hareketlere katılmaya meyilli olanlar için, en azından Bauman’ın çalışması, kendisini karşı olarak konumlandıran bir eliti tanımlayarak bize bu elitin, kişisel çıkarları uğruna gerçek özgürlük, eşitlik ilkelerini sürekli olarak ihlal ettiğini hatırlatır.

Daha ileri bir okuma için Bauman’ın Sander Yayınları tarafından yayınlanan Akışkan Doğanlar kitabını okumanızı öneririz.

 

Kaynak: https://revisesociology.com/2016/08/09/zygmunt-bauman-liquid-times-summary/



Kapat