Eğer bir Çocukluk Travmanız Varsa Minnettarlık Duygusunu Nasıl Geliştirirsiniz?
“Minnet duymam için hissettiğim baskı beni öfke, keder, terk edilme gibi daha acı verici ve daha gerçek hislerden uzak tuttu. Büyürken minnettarlık, istismarın tüm sırlarını saklayan yığına bir tuğla daha eklemişti. O da kendimi olduğum gibi yani yetersiz hissetmem için yeni bir sebep olmuştu sadece.“
Vicki Peterson
Gelişimsel travması olan biri için minnettar olma duygusuna giden yol her zaman kolay değildir.
Elinizden gelenin en iyisini ortaya koyarsınız, hatta bir günlük alıp bunu kendiniz için bir ritüele dönüştürmeyi bile denersiniz ama şükretmek için düşünebildiğiniz tek şey başınızın üstünde bir çatı olması ya da sıcak bir yatak gibi sıradan şeyler olur.
Bazen şunun için ya da bunun için şükretmeliyim diye düşünürsünüz ama kalbiniz buna sessiz kalır.
Sizde de böyle oluyorsa, yalnız değilsiniz.
Minnettarlık duygusunu geliştirme alıştırmaları kişisel gelişim ve terapinin bir parçası haline geldi. Ancak travma yaşamış bir insana basitçe: “Sahip oldukların için minnettar ol.” diye tavsiye vermek onu daha da kötü hissettirebilir.
Bu benim de başıma geldi. Denedim ama o duygu bende yoktu ve “bende bir sorun olmalı” düşüncesi durmadan kafamın içinde yankılanıyordu.
Sonra bir gün körfez boyunca yürürken dalgaların yumuşak bir şekilde kumlu kıyıya dokunuşunu izliyordum. Bu muhteşem manzaranın içinde olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm ama bunu neden hissedemiyordum.
“Çözüm çocukluğunda yatıyor.” Bu düşünce birden aklıma düştü ve her şey çok daha anlamlı gelmeye başladı.
Nankör Domuz ile Tanışın
Kendisine aile mirası olarak “duygusal istismar ve kişilik bozukluğu” bırakılan ve bununla mücadele etmeye çalışan, mutsuz bir kadınla büyüdüm.
Kırılgan bir özsaygı, kronik anksiyete ve depresyon, onu bitmek bilmeyen bir dramanın içine hapsetmişti. Bununla başa çıkmak için acısını bize, bana ve babama yansıtmaktan başka bir mücadele yöntemi yoktu. Sevdiği ve de sevildiği insanlar da bu yıkıcı yöntemine dahildi.
Annem elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı ve fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılama konusunda hiç de başarısız olmadı. Arkadaşlarım komünist geçmişimizin sıkıcı şekilsiz kıyafetlerini giyerken o bana parlak elbiseler bile dikti. Ama karşılığı ağırdı: İstismar karşılığında bile olsa tam bir itaat ve minnet görmek isterdi.
“Seni hayata getirdiğim için bana minnettar ol! Neredeyse ölüyordum!”
“Kaç çocuk annesiz biliyor musun? Seni nankör domuz!”
“Seni bir yetimhaneye göndermediğim için bana teşekkür et!”
“İhtiyacın olan her şeye sahipsin. Neden sadece susup şükretmiyorsun?”
Minnettar mıydım?
Evet öyleydim. İçgüdülerimin bana öğütlediği gibi. Annem, ihtiyaçlarımı ve duygularımı küçümsemek ve yok saymakla kalmadı, benden minnettarlığa iliştirilmiş olan acıyı da sevmemi istedi. O yüzden her hissettiğim minnettarlık duygusu aslında utanç, öfke ve çaresizlik duygularının bir karışımıydı. Bu zorlama minnettarlık kendi başına bir istismardı.
Ve teşekkür ederken bile, tam anlamıyla bir ezilmişlik hissederdim.
Büyüdüm ve annemi olduğu gibi kabullendim. Zamanla onu affettim de ama minnettarlık duygusu benim iyileşme yolculuğumda bir engel olarak kaldı. Bu yüzden günlüğü kitaplığımın arkasına, Nietzsche ile South Beach Diyeti arasında bir yere ittim.
Minnettarlığın kelime anlamını bile yitirmişken nasıl onu değerli hale getirebilirdim? Kendime, tecrübelerime ve duygularıma nasıl güvenebilirdim?
Artık anlıyordum ama hala hissedemiyordum. Ta ki geçen haftaya kadar.
Şöyle anlatayım:
Minnettarlığa Giden Yol Kıvırcık Saçlardan Geçiyor
Bir hafta önce, kuaförüm benimle sohbet ediyor, bir yandan kıvırcık saçlarımla ilgileniyordu. Tam mükemmel bir şekle büründüğünüzü düşünürken bir anda her şeyin bambaşka bir şeye dönüşmesi haliydi. Sanki kâğıdın en ufak bir hareketiyle kayan mürekkep birikintisi gibi.
Politikadan, ailelerden konuştuk. Daha sonra kıvırcık saçla düz saçın karşılaştırmasını yaptık. O benim saçlarımı övdü. Aniden, kıvırcık saçlara sahip olduğum için kendimi minnettar hissettim: “Saçlarım yüzüme çok yakışıyor.”
Fakat bunu hep biliyordum. Bu sefer farklı olan neydi?
Silke, kuaförüm, tanıdığım en güzel insanlardan biri. İçten, kibar ve eğlenceli. Onunla vakit geçirmeyi seviyorum. Onun saçlarımı övmesi sadece fiziksel yanımla ilgili değil, benliğimle ilgili de kendimi iyi hissettirdi. O anda bir şeyler değişti ve sonunda bu, “düşündüğüm” bir şey değil “hissettiğim” bir şey olmuştu.
Hala üzerinde çalışmam gerekse de artık minnettar olmanın nasıl bir his olduğunu biliyorum.
Senin Bir Sorunun Yok
Çocukken, gidecek bir yeriniz yoktu ya da hayatınızdaki yetişkinlerle savaşacak gücünüz. Bu yüzden kendinizi korumak için duygularınızı sakladınız. Onları yeniden hissetmek için yaşadığınız iyi ya da kötü tüm benzersiz tecrübelerinizi kabul etmeli ve sahiplenmelisiniz. Hala içinizde bir yerde var olan tüm yasaklı, susturulmuş duygularınızı- üzüntü, kızgınlık ve utanç- işlemden geçirmeli ve eğlence, şefkat ve minnet duygularına yer açmalısınız. Böylelikle bilge benliğinizle yeniden bağlantı kurar ve yaşam algınızı değiştirirsiniz.
İyi olanı da kötü olanı da aynı anda taşıyıp, olayları farklı yönden görebildiğinizde, sizi hayatta tutan güçlü yanlarınız için minnettar hissedebilirsiniz. Size ailenizin veremediği sevgiyi veren birine sıcaklık duymanızı sağlayan, başkalarının ihtiyaçlarıyla uyumlu olan, şefkatli ve duyarlı tarafınıza müteşekkir olun.
Fakat acı için minnettar olmanıza gerek yok.
Minnettarlık Sizin İçin İyi Bir Şey
Minnettarlık pozitiflik getirir, refahı arttırır, sağlığınıza katkıda bulunur. Bunu ister misiniz? Harika, haydi o zaman!
Yapmanızı istediğim şeyler:
Günlük hayatınızda sizi mutlu eden şeylere odaklanın, hislerinize kulak verin. Bedeninizin fark edilmesi zor ama net olan “tam burada ve şu anda” hissettiklerinin farkına varın. Bunlar tecrübe etmek istediğiniz her deneyimin hayati parçalarıdır. Ilık güneşin cildinizde hissettirdiği yumuşaklığı ve kuş seslerinin ne kadar rahatlatıcı olduğunu fark edin.
Bir çocuğun gözlerine baktığınızda kalbinizde oluşan sıcaklığı ve sevgiliniz elinizi tuttuğunda karnınızda uçuşan kelebekleri hissedin.
Taze pişmiş ekmek kokusunun sizi nasıl en mutlu anılarınıza geri götürdüğünü görün.
Yanınızdan geçen bir yabancının gülümsemesine karşılık verdiğiniz gülümseyişi, ya da bir akşam rüzgarının saçlarınızı okşadığında yaşadığınız güzel hisleri düşünün.
Ayaklarınıza yapışan kumu, nefes alışverişinizin ritmini hissedin.
Ve yatmadan önce tüm bu “şimdi ve burada” ile yaşadığınız keyifli hisleri ne kadar kısa olsalar da yeniden canlandırabilirsiniz. Etrafınıza ve bedeninize kulak vermeyi öğrenin.
Mesela ben bugün eski bir dostla vakit geçirmenin verdiği keyifli ve huzurlu hislerle yatağa gideceğim. Parkta bir yürüyüş yaptık, bizim için önemli olan şeylerden konuştuk, anılarımızı yad ettik ve harika bir gün geçirdik. Birisi tarafından dinlenme ve anlaşılma hissini ve kalbimde yarattığı sıcaklığı hatırlayacağım. Günümü bu gerçek şükran duygusu ile sonlandıracağım.
Eğer dikkat ederseniz ve farkındalığınızı arttırmaya çalışırsanız, her gün minnet ve sevinç duyacağınız bir sürü küçük şeyler bulabilirsiniz. Onlara yakından bakın!
Yaşadığınız anın ve bedeninizde hissettirdiklerinin farkına varabilmeyi öğrenmek zaman ve çalışma ister ama kesinlikle buna değer. Gerçek minnettarlık hissini geri kazanmaya ve gelişimsel travması olan birçok insanın mücadele ettiği hissizliği en aza indirmeye yardımcı olur.
Bunu yapabilirsiniz!
Irina Bengtson
Kalıtsal aile travmaları, travma terapileri, travmayı iyileştirmek üzerine daha derin bir okuma yapmak istiyorsanız Mark Wolynn'in Sola Unitas Yayınları tarafından yayınlanan Seninle Başlamadı kitabını okumanızı öneririz.
Kaynak: https://tinybuddha.com/blog/how-to-foster-gratitude-if-you-have-a-history-of-childhood-abuse/