Seninle Başlamadı: Ailemizdeki Gizli Travmaların Yaşamımıza Etkileri
Aile büyüklerinizi ziyarete gittiğinizde hiç kendinizi rahatsız hissettiğiniz oldu mu? Ya da aile içi ilişkilerinizin endişe verici olduğunu hissettiniz mi? Bu durum büyük bir ihtimalle ailenizdeki gizli kalmış travmalardan kaynaklanıyor.
Travmatik olaylar hissetme ve davranış şekillerimizi etkileyebilir. Derinleşen travmaların çözülmesi için uzun yıllar boyunca terapi görmek gerekebilir. Ancak çözülmezse, travmalar da tıpkı genler gibi kuşaktan kuşağa aktarılabilir.
Çocuğunuza bu duyguları aktarmadığınızdan emin olmak için aile travmasının üstesinden nasıl gelebilirsiniz? Mark Wolynn’in kitabı, bizi bu konuda bilgilendiriyor:
- Büyük dedenizin çektiği acılar bugün sizi nasıl rahatsız edebilir?
- Birkaç kolay soru, acıdan kurtulmanızı nasıl sağlayabilir?
- Olumlu ifadelerin yinelenmesi beyninizi nasıl yeniden canlandırabilir?
Seninle Başlamadı Anahtar Fikir 1: Şiddetli bir travma, sizin bizzat yaşadığınız bir olay olmasa bile, negatif davranışlara ve duygulara sebebiyet verebilir.
Birçok insan duygusal problemlerle mücadele eder. Bazıları mantıkdışı korkulara sahiptir, bazıları yıkıcı davranışlar sergiler, bazıları da kendilerini sağlıksız ilişkilerin içinde mahsur kalmış hisseder.
Bu gibi sorunlarla karşı karşıya kaldıysanız, suçlu olduğunuzu, duygusal karmaşanın kaynağı olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ancak bu tip sağlıksız davranışlar çocuğu zaman doğrudan ya da dolaylı olarak ailenizden dolayı mahrum kaldığınız travmadan kaynaklanır.
Anneden erken ayrılma ya da şiddet gibi travmatik olaylar kişiyi derinden etkileyebilir. Bu olaylar sadece strese ve korkuya neden olmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin davranışlarını da değiştirebilir. Kişi bu travmanın belirtilerini çözümleyemiyorsa, onları bastırmayı seçebilir. Sonuç olarak sağlıksız davranış kalıpları gelişebilir.
Daha da kötüsü, insanlar travmanın etkilerini gelecek nesillere bile geçirebilirler.
Kısacası, hayatınızda, bizzat yaşamadığınız travmanın belirtilerini taşıyabilirsiniz. Kendi yaşamınızdaki belirli bir olayın sonucu olmayan tekrarlayan duygulara sahip olabilir ya da çeşitli davranışlar sergileyebilirsiniz.
Örneğin, yazarın hastalarından biri şiddetli bir ölüm korkusu yaşıyordu. Ciddi derecede klostrofobikti ve ölüm-kalım durumundan kaçamayacağını düşünerek korkuyordu. Bu duyguyu “Nefes alamıyorum, dışarı çıkamıyorum. Ben öleceğim.” Sözleriyle ifade ediyordu.
Hasta, hayatındaki bir travmaya tepki vermiyordu. Annesinin akrabalarının tecrübesine tepki veriyordu. Daha sonra öğrendiği üzere, akrabaları II. Dünya Savaşı sırasında bir gaz odasında öldürülmüştü.
Seninle Başlamadı Anahtar Fikir 2: Kişisel travmalar, genler veya davranış kalıpları üzerinden gelecek kuşaklara aktarılabilir.
Ailenizin veya atalarınızın geçmişi hakkında fazla bir şey bilmeseniz bile, yaşadıkları hayatlar ve travmalar sizi de etkileyebilir. Aslında, geçmiş travmalar aile dinamiğini derinden etkileyebilecek davranış kalıplarına yol açabilir.
İnsanların genellikle acı verici veya travmatik olayların etkilerini gizlediğini biliyoruz. Ancak travmanın etkilerini çözmenin bir yolunu bulmamız önemlidir. Bunu yapmazsak, aileler kendilerini kalıtsal travmatik duyguların kısır döngüsünde bulabilirler.
Örneğin, çocuğun ölümü bir çift için travmatik bir olaydır. Ancak çift, acı dolu duygularını bastırarak durumun gerçeğiyle başa çıkmayı reddederse, bu travmayı ikinci bir çocuğa da yansıtırlar.
Stanford Üniversitesi hücre biyoloğu Bruce Lipton'a göre, korku ya da öfke gibi duygular “yavruların genetik ifadesini biyokimyasal olarak değiştirebilir”.
Travma ayrıca stres hormonlarını da değiştirir ve ebeveynler bu değişiklikleri çocuklarına da geçirebilir.
New York’taki Mount Sinai Tıp Fakültesinde bir araştırmacı olan Rachel Yehuda, travma sonrası stres bozukluğu üzerinde yaptığı bir araştırma için II. Dünya Savaşı soykırımından kurtulan kişileri inceledi. Soykırımdan kurtulanlarının ve savaş gazilerinin vücutlarında kortizol hormonu seviyelerinin atipik olarak düşük olduğunu keşfetti.
Genel olarak vücut, travmatik bir olayı takiben “normalleştirmek” için kortizol seviyelerini artırır. Yine de travma sonrası stres bozukluğu yaşayan insanlar kronik olarak düşük kortizol seviyelerine sahiptir ve bu özelliği potansiyel olarak yavrularına aktarabilirler.
Sonuç olarak, travma sadece bir kişiyi değil, potansiyel olarak bütün bir aileyi etkiler. Bu yüzden travmayı tanımlamak ve üstesinden gelmek için aileyi de incelememiz gerekir.
Seninle Başlamadı Anahtar Fikir 3: Ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkileri çözümlemek, travma döngüsünü kırmanın anahtarıdır.
Harika bir öğretmeniniz, çok yakın bir dostunuz ya da kahramanınız olarak gördüğünüz bir tanıdığınız olsa da, bu kişilerin varlığı kim olduğunuzu veya ne hissettiğinizi ebeveynleriniz kadar etkilemez. Basitçe, ebeveynler bir çocuğun hayatı üzerinde en güçlü etkiye sahiptir.
Ailenizle ilişkiniz, kim olduğunuzu şekillendirir. Ebeveynleriniz sizi bu dünyaya getirir ve size verdikleri yaşam gücü daha sonra da devam eder. Aşırı bağımlı ebeveyn-çocuk ilişkisi, bir ebeveynin reddedilmesi, anne ile ilişkiye ara verilmesi ve bir aile üyesinden miras kalan travma; ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkinin bozulmasının temel etkenleridir.
Travma belirtileriniz veya duygusal sorunlarınız varsa, aile öykünüzü ve erken çocukluk döneminizin olaylarını incelemelisiniz. Bunu yapmak, bugün duygusal yaşamınızda neler olduğunu açıklamaya yardımcı olabilir.
Bir sorunun çözülmesi, o sorunu tanımladıktan sonra çok daha kolaydır. Travmayı belirlemek, bunun üstesinden gelmek için ilk adımdır.
Bir travmanın kaynağının kendiniz olduğunu varsaymayın. Duygusal mücadeleleriniz akrabalarınızdan, genlerinizden veya tarihsel ilişkilerinizden geçmiş olabilir. Travmanızı tanımlamak, kaynağını bulmak, onu aşmak ve gelecek nesle aktarmamak için Mark Wolynn’in Sola Unitas Yayınları tarafından yayınlanan Seninle Başlamadı kitabından yardım alabilirsiniz.